Travma, canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı, bir doku ya da organın yapısını ya da biçimini bozan ve dıştan mekanik bir etki sonucu oluşan yerel yara olarak tanımlanmaktadır.

Psikolojide daha çok; bireyin gerektiği gibi bir tepki gösteremediği, üzerinde durduğu halde çözüme kavuşturamadığı, dolayısıyla bilincin dışına ittiği yaşantıdır.

Bilinçdışından bireyin ruhsal yapısı üzerindeki etkisini sürekli hissettirir, birey sanki hep söz konusu yaşantıyla yüz yüze geliyormuş gibi bir duygunun içinde bulunur. Travma seyrek olarak, örneğin savaş nevrozunda olduğu gibi tamamen dış nedenlerle bağlantılıdır. Daha çok içgüdüsel gerilimler, hoş olmayan cinsel yaşantılar travmaya neden olur.

Ruhsal travma kapsamına fiziksel ve duygusal tacizler (dövülme, gasp olayları, çocukluk çağından beri süregelen sevgisiz ortam, sağlık, eğitim, barınma ve beslenme gereksinmelerinin karşılanamaması gibi), cinsel tacizler, doğal afetler (deprem, sel, fırtına, gibi), yangınlar, trafik kazaları, savaşlar, çatışmalardan etkilenmek girmektedir.

Ruhsal bir travmayı izleyerek bazı kişilerde önce stres bozukluğu, bazı kişilerde de bunun sonrasında travma sonrası stres bozukluğu ya da diğer adı ile post travmatik stres bozukluğu denilen bir durum gelişebilmektedir.

Birçok olay böyle bir etki gösterebilir. Bu, bir yangın, kaza, hırsızlık, saldırı, ölüm gibi travmatik bir olaya tanık olmak veya birçok insanı kapsayan bir felaket veya kişiyi, arkadaşlarını veya ailesini kapsayan kişisel bir olay olabilir. Bazı yazarlar, doğum travmasından da söz eder. Travma tedavisiyle hastanelerin Ortopedi ve Travmatoloji anabilim dalı bölümleri ilgilenir.

  • Patlama travması Patlama sonucunda oluşan fiziksel yaralanma
  • Künt travma Künt bir nesneden veya uygulanan diğer saldırıların neden olduğu fiziksel hasar
  • Penetran travma Bir nesne tarafından delinmiş deri veya dokularda olan fiziksel travma
  • Psikolojik travma, genellikle çok stresli ya da yaşamı tehdit eden bir durumda gelişen duygusal veya psikolojik hasar
  • Geriatrik travma, Yaşlılarda görülen travma
  • Pediatrik travma, Çocuklarda görülen travma
  • Travma merkezi travmatik yaralanmalarda hastalara kapsamlı acil sağlık hizmeti vermek için donanımlı hastane
  • Travma cerrahisi, Cerrahi uzmanlık dalı

Travma Nedir?

İnsan hayatına ya da fiziksel bütünlüğüne yönelik tehdide maruz kalma ya da tanık olma durumu barındıran olaylara travma denir. Travmatik yaşantılar, deprem ve sel gibi doğal afetleri, yangın ve trafik kazaları gibi istenmeden ortaya çıkan durumları, terör, cinsel taciz ve aile içi şiddet gibi insan eliyle yaratılmış olayları içerir. Travmatik yaşantıların en temel özellikleri arasında tahmin ve kontrol edilemez olmaları gelir. İnsanlar, travmatik yaşantıları öngöremezler ve bu olayların gelişimine etki edemezler. Bu durum, insanların hayatının kontrolüne sahip olma ve müdahale etme hislerini derinden yaralar; hayata ve dünyaya dair kabullerini ve değerlerini derin bir şekilde yeniden sorgulamasına neden olur.

Travma Sonrasındaki Ortaya Çıkan Tepkiler

Travmadan sonraki ilk 24 saatte, fizyolojik uyarılma, algıda duyarlılık fakat kısıtlılık, hafıza ve dikkat problemleri ortaya çıkabilir. Kimi insanlar bu süreçte panik halinde olurken, kimileri de tepkisiz bir hale gelirler. Bu dönemde, insanlar karar almakta ve mantıklı düşünmekte sıkıntılar yaşayabilirler. Olanları gerçek gibi algılayamama, inkar veya duygusal tepkisizlik gibi durumlar da görülebilir. Travmadan sonraki 2-6 günlük süreçte, insanlar olayın gerçekliğinin farkına varmaya başlarlar ve duygular su yüzüne çıkar. Kaygı, öfke, umutsuzluk gibi duygulara, titreme, bulantı, baş dönmesi, kas ağrıları ve uyku problemleri gibi fizyolojik tepkiler eşlik edebilir. Geçmişinde başka bir travmatik yaşantısı olanlar, yakın geçmişinde bir kaybı olanlar, aile problemleri yaşayanlar, sosyal desteği zayıf olanlar ve kronik bir hastalığı bulunanlar, travmaların etkisini daha yoğun bir şekilde yaşayabilirler.

Eğer, travmatik yaşantı sonrasında bir aydan uzun süredir birtakım semptomlar görülüyorsa, kişide Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişmiş olabilir. Bu semptomlar üç başlık altında toplanmıştır (Herman, 1992/2007):

Aşırı uyarılma: Kolaylıkla irkilme, uyaranların şiddetine uygun olmayan tepkiler verme, sürekli tetikte olma uyku bozuklukları.

Müdahale: Travmatik olayın yeniden yaşanması, sürekli hatırlanması, olaya dair kabuslar görme, olay anındaki kaygı ve korkuyu yeniden yaşama, sürekli güvensizlik hissi.

Büzülme: Günlük hayatta kısıtlanma, travmayı hatırlatma ihtimali olan durumlardan kaçınma, ilgisizlik, uyuşukluk durumu, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu, travmatik yaşantıdan sonraki beş yıl içerisinde ortaya çıkabilir (Port, Engdahl & Frazier, 2001). Türkiye’de yapılan bir çalışma, 1999 depreminden 6 yıl sonra dahi etkilerin devam ettiğini ortaya koymuştur (Önsüz, Topuzoğlu, İkiışık & Karavuş, 2009). Görülme sıklığı, %15 ile 40 arasında değişmekle beraber, travmatik yaşantıların uzun süre devam etmesi durumunda, bu oran %68’lere kadar çıkmaktadır (Elbedour, Onwuegbuzie, Ghannam, Whitcome & Abu Hein, 2007). Yaşlılar, kadınlar, ekonomik durumu kötü olanlar ve daha az eğitim görmüş olanların PTSD geliştirme ihtimalinin daha yüksek olduğu belirtilmiştir (Farhood, Dimassi & Lehtinen, 2006)

Travmalarla Başa Çıkmak

Duyguları düzenlemeye yardımcı olmaları açısından, travmalarla başa çıkmada sosyal ilişkileri devam ettirmenin, fiziksel egzersizin, rahatlatıcı aktivitelerde bulunmanın önemi belirtilmiştir. Bununla beraber, yası yaşamak ve hissedilenleri ifade etmenin de yararından bahsedilmiştir. Bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri almak da, başa çıkma sürecinde destekleyici olmaktadır. Duyguları çocuklardan saklamamak ve onları da ifade etmeye teşvik etmek, korku ve kaygı gibi hislerinin normal olduğunu belirtmek, çocukların travmatik yaşantılarla başa çıkmasını kolaylaştıracaktır. Bununla beraber, çocuklarla daha fazla vakit geçirmek, güvenlikte olduklarını onlara hissettirmek de yararlıdır ve çocukların aileyle beraber yatma isteklerine kısa bir süre için izin verilebilir.

Herman (1992/2007), TSSB durumlarında iyileşme için üç evreden bahsetmiştir: Güvenlik, hatırlama ve yas, hayatla yeniden bağ kurma.

1- Güvenlik: Kişinin yaşadıklarını ifade edebilmesi ve bunlara saygı duyulması, yaşadıklarını başka insanların da yaşadığı bilgisine sahip olması, gerekirse kişinin güvenli bir fiziksel ortama taşınması gibi unsurları içerir. Gerekirse, hastanın da işbirliği sağlanarak ilaç kullanımı iyileşmeye yönelik bir araç olarak söz konusu olabilir.

2- Hatırlama ve Yas: Travmatik yaşantının derinlemesine ve ayrıntılarıyla anlatılması sürecidir. Bu süreçte, travmatik yaşantının özel anlamı araştırılır ve kişinin öyküsü yeniden yazılır ve yeniden anlamlandırılır. Bu eyleme, yoğun yas ve keder duyguları eşlik eder; kişinin yas tutması, kendi iç dünyasıyla tekrar temasa geçmesi için imkanlar sağlar. Yas sürecinin sonunda, travmatik yaşantı geçmişe ait bir parça olarak merkezi özelliğini yitirir.

3- Yeniden Bağ Kurma: Kişinin yeni hedefler koyup, hayata yeniden aktif olarak katılması sürecidir. Güç ve kontrol duygusu güçlenir, kişi yeni bir kendilik hissi geliştirir.

Travmatik yaşantıdan hemen sonraki süreçte, ilk yapılması gerekenler travma mağdurlarının temel fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak, olabildiğince güvenli bir ortam tesis etmeye çalışmak ve iletişim ağlarını güçlendirmektir. Bu süreçte, sakinleşmeyi sağlamak, olayla ilgili bilgiler edinerek gelecekte karşılaşılabileceklere yönelik öngörüyü artırmak ve sosyal destek oluşturmak çok önemlidir.

Daha sonraki 3–30 günlük süreçte, ruh sağlığı çalışanlarından panik ve kaygı semptomlarıyla başa çıkmak için birtakım teknikler öğrenmek yararlı olabilir. Bu dönemde, panik ve kaygıyla başa çıkma becerilerini kazanmak, daha sonra ortaya çıkabilecek TSSB’nin etkisini de azaltabilir.

Eğer, uyku problemleri devam ediyorsa, korkular giderek artıyorsa ve sosyal hayat olumsuz olarak etkileniyorsa, bir ruh sağlığı çalışanıyla görüşmek ve destek almak gerekebilir. Bu noktada, kişiler yardım aramaktan çekinebilir, semptomlarını olduğundan önemsiz olarak gösterebilir veya değerlendirebilir, yaşadıklarını zayıflık olarak düşünebilir veya çeşitli şekillerde adlandırılmaktan çekinebilir. Kişilere, yaşadıklarının anormal yaşantılara verilen doğal tepkiler olduğunu belirtmek, yardım arama süreci için teşvik etmek ve bu esnada güvende olduklarını hissettirmek esastır.